Uzun süredir
Yıldırım Mayruk ile çalışıyorsunuz, hatta kendinizi “terzi yamağı” diye
adlandırıyorsunuz. Peki hiç kendi adınızla markalaşmayı düşündünüz mü?
- 25 yıldır Yıldırım Mayruk ile çalışıyorum, toplam 48
yıldır da mesleğimdeyim. Ben zaten Yıldırım Mayruk markasının yasal ortağı ve
hissedarıyım. Böyle bir şeye gerek görmüyorum. Mesela Rahmi Koç, “Arçelik”in adını “Rahmi” mi yapıyor? Bunun haricinde “Yamak Strategy” adında benim kendi markam var. Ama o kitap çıkarıyor,
televizyon programı yapıyor, konferanslar düzenliyor. Bir sosyal marka,
Yıldırım Mayruk’un da işlerini yapan bir alt şirket.
Yurt dışında
uzun süre moda eğitimi aldığınızı ve renkler üzerine yoğunlaştığınızı
biliyoruz. Neden renkler?
- Aslında yurt dışında uzun sure moda eğitimi almadım, uzun
sure sürgünde kaldım ve bu dönem içerisinde de sanat eğitimi aldım. Royal College’ da sanat üzerine bazı ana
dalları tamamlayıp İsviçre’de renk bilimi üzerine uzmanlaştım. Ama dikiş, nakış
üzerine ders almadım. 7 yaşında babaannemin yanında bu mesleğe başladığım için
bu sektörde zaten vardım. Ben yurt dışında olduğum sürede Türkiye’de hazır
giyim büyüdü. Ama hazır giyimi ben hiçbir zaman sevemedim. Çünkü benim
eserlerim, emeğimin karşılığı ürünler her önüne gelenin askıda mıncıklayacağı
elbiseler olmamalılar. Moda tüm sanatların üzerinde bir sanat. Ama günümüzde
metrekareye 3 modacı düşüyor.
Renklere gelince, renk bir bilimdir. Hiç kimse renkleri
aynı derecede, aynı tonda görmez. Dünyada bu konuda uzmanlaşmış yaklaşık 120
kişiyiz. Ama ben onun getirdiği avantajı tekstil ve moda konusunda daha önceki
tecrübelerimle birleştirerek Türkiye’de
sektördeki diğer insanlardan ayrılan bir noktadayım.
Özellikle en
sevdiğim diyebileceğiniz bir renk var mı?
- Ben renkleri değil kaliteleri ve içerikleri severim. Renk
aldatıcı bir şeydir, kullandığım renk, ruh durumuma göre değişir.
Türkiye’nin
ilk moda eğitim stüdyosunu siz kurmuşsunuz. Moda alanında ilerlemek isteyen
gençler için eğitimin şart olduğunu düşünüyor musunuz?
- Evet , eski Sinematek
Derneği’nde kurduk. Türkiye’nin ilk
moda okuluydu. Çok faydalıydı. Öyle ki öğrencilerim arasından bugün sadece moda
alanında değil Türkiye’de birçok alanda öne çıkan değerli isimler vardı. Bu
alanda ilerlemek için eğitimin şart olduğunu düşünmüyorum. Modacılığın en az 10
yıl atölye eğitimi vardır, olgunlaşma süreci de en az 10 yıldır. 20 yıldan önce
kalfa olamazsınız bu meslekte.
“Bugün Ne
Giysem” adlı programda bir sure jüri olarak yer aldınız; fakat fazla uzun sürmedi.
Programdan ayrılış sürecinizi öğrenebilir miyiz?
- Ben oradan kovuldum. Atatürk demek yasak, ulus demek
yasak, Sümerbank demek yasak… Hadi onu geçtim, orası bir kumpas tezgahı. Benim orayı
kabul etmemin nedeni, okuttuğum burslu çocuklara ödenek sağlamak istememdi. Ben
İvana ya da Hakan’dan herhangi bir terbiyesizlik ya da yanlışlık görmedim.
Yarışmacı kartlarında özel hayatlarından çarpıcı ve trajik olan konuların
üzerine gitmemi istediler. “Oynat, ağlat,
eteğini kes, insanları aşağıla, küçümse” gibi isteklerini ben yapmayınca
böyle oldu. Sonuç olarak Caner Erdem beni “topla
eşyalarını” diyen bir telefon mesajıyla kovdu. Ben zaten kovmalarını
istiyordum tazminat ödemeyeyim diye. Benim Doğan Grubu da dahil bazı kanallarda
yayın yasağım var ve bu program benim için halka, tabana bir çıkış noktasıydı.
O yüzden artık Ulusal Kanal’da “Bugün
Kime Giydirsem?” adlı bir programa başlıyorum.
Türkiye’de ve
dünyada beğendiğiniz tasarımcılar kimler?
- Balenciaga, Balmain, Jean Paul Gaultier, Pierre Berge,
Pierre Cardin, Maksut Varol, Cemal Bürün gibi ülkemizde ve dünyadaki bütün büyük
ustaların eserlerini işim gereği elbette takip ediyorum ve beğeniyorum.
Sizin de (moda
blogu olmasa da) kişisel bir blogunuz var. Son zamanlarda Türkiye’de giderek
artan moda blogları hakkında ne düşünüyorsunuz? Bizim de moda blogumuza ne gibi
tavsiyelerde bulunabilirsiniz?
- Türkiye’de takip ettiğim hiçbir moda blogu yok. Moda çok
büyük bir deniz. Siz blogunuzda opinion
dediğimiz kanı yazıları yazıyorsunuz, işin içine birazcık da magazinsel öğeler
katıyorsunuz. Fakat blog bilgi
vermelidir. Mesela modanın özü olan kumaşlar hakkında bilgi bulabilmeliyim bir
moda blogunda. Birçok blog Türkçe bir tek markadan bahsetmiyor bile. Size
verebileceğim tavsiye ise değişikliklere açık olun, sıradanlaşmayın. Adından içeriğine kadar bir fark yarattığınız belli olsun.
Bugün birçok insan sizi takdir ediyor. Bulunduğunuz noktaya gelmenizi
sağlayan nedir? Aykırı kişiliğinizin bunda etkisi var mı?
- Bulunduğum noktaya geldim; çünkü aseksüel,
apolitik veya asosyal değilim, sadece kendimim. Bir başkası olmaya
çalışmıyorum. Beyanatlarımla, aktivistliğimle, siyasi görüşümle, tercihlerimle
o kadar net bir kimlik gösteriyorum ki Türkiye’ye, bunu gören insanlar da
şaşırıyorlar. Öyle ki benim işimde böyle şeyler çok riskli, benim normalde
düğün dernek, davet, defile yanımda mankenler ile gezdiğim bir hayatım olması
lazım. Aslında benim öyle bir hayatım da var, benim bütün bavullarım Louis
Vuitton ama Louis Vuitton çantam yok, farklılığım burada ortaya çıkıyor.
Diğerleri de sıkıysa bavullarını alsınlar…
Bu cevaptan sonra hayatı maddiyata bağladınızı düşünenler olur mu?
- Hayır çünkü benim akbilim de var. Ben
belediye otobüsünü, metroyu, vapuru da kullanıyorum. Ben Anadolu’ya gidiyorum
ve orada bir öğrenci evindeki çekyatta kalıyorum. Bedava dağıtılan Zaman Gazetesi’ni yere yayıp yerde
kahvaltı ediyoruz birlikte. Yani böyle şeylere önem vermiyorum.
Yaka iğnenizde de şu an Atatürk’ün imzasını görüyoruz. Atatürkçülük
kimliğinizin vazgeçilmezlerinden. Ulu önderimizi, çok mümkün değil ama tek
bir cümleyle anlatmanız gerekse ne derdiniz?
- “Barbaros Şansal” derdim.
Ne kadar sevdiğinizi belirtmek için mi böyle dediniz?
- Evet.
Ülküsü, ilkesi ve ülkesi olmadan yaşayamaz insan. Gazi Mustafa Kemal Atatürk,
bu ülkenin kurucusu ve dünyanın sayılı devrimcilerinden bir tanesidir. 80
yıldır biz bunun mirasını yiyoruz ve zarar veriyoruz. Bizim ışığımız
Atatürk’tür.
Milletvekili adayı olmak istemenizin sebebi nedir?
- Benim seçilip seçilememem pek önemli değil.
Ama %20’si genç, en az %30’u kadın, -canlıların %7’si eşcinseldir- demiyorum ki
%7 olsun ama %5’i eşcinsel; farklı dinleri, inançları da temsil eden homojen
bir meclis yaratmalıyız. Biz meclisimizi çeşitlendiremezsek sokaktaki kavga
büyüyecek. Toplum olarak ötekileştirildik. Ben bunun mücadelesi için girmek
istiyorum meclise. Bana geçen gün bir televizyon programında “Siz meclise
girince eşcinsel evlilikler için mi çalışacaksınız?” diye bir soru sordular.
Ben evli bir adamım, benim eşim var, İsviçre’de kendisi. İkinci evliliğimi
yaptım, ilk eşimden 29 yaşında bir kızım da var benim. Sonuçta fonksiyon
bozukluğum yok benim. Böyle bir şey yokmuş gibi gösteriyorlar, yaftalıyorlar.
Bu düzcinsel, bu eşcinsel, bu Kürt, bu Türk, bu yahudi… Bundan çok bunaldım
ben. Diyelim ki seçildim. Seçildiğim gün ben istifa edeceğim zaten. Bu yüzden
siyasete giriyorum. Eğer ki seçildiğim meclis benim çalışabileceğim bir meclis
olursa tabiki vatanım için hizmet edeceğim. Ama aynı tas aynı hamamsa ben o
dokunulmazlığı aldığım gün bazı şeyleri göstereceğim.
“Eşim İsviçre’de” dediniz; kızınız da mı orada yaşıyor?
- Kızım da İsviçre’de. İlk eşim doğma büyüme İsviçreliydi
ve biz 2.5 yıl evli kaldık
sonra ayrıldık. İkinci evliliğim de İsviçre’de doğmuş bir
Türk kızı ile oldu.
Neden orada
yaşıyorlar peki?
- Benim eşim ve kızım Türkçe konuşmuyorlar. Yeni eşim Suzan
Hanım, Türkçe
konuşuyor ama Makedonyalı
zaten Türkiyeli değil kendisi. Her on beş günde bir
onları ziyarete gidiyorum.
Yakın zamanda talihsiz bir saldırıya uğradınız. Arkasında
kim ya da kimlerin olabileceğini düşünüyorsunuz? Yakalandılar mı?
- Yakalanmayacak.
Çünkü başbakanın çalışma ofisi buraya beş yüz metre mesafede; kameraları
kapalı. Yanımda Makina Kimya Endüstrisi İstanbul Bölge Müdürlüğü var;
kameraları kapalı. Karşımda İstanbul Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi
var; kameralar yok. Yanında Gümüşsuyu Askeri Hastahane var; kamera yok. Sadece
benim apartmanımın güvenlik kayıtları var. O saatte yolda yeri süpüren bir
çöpçü ile çöp kamyonu vardı. Saldırıdan çıktığımda “Niye yardım etmiyorsunuz” dediğimde
binip gittiler. Çünkü belediye yolu kapatmıştı. Caddeden olur da araba geçer,
görürler diye. Yapan bellidir!
Bazı haber platformları saldırıyı “Barbaros Şansal dayak
yedi!” başlığıyla verdi. Fakat Habervaktim “İslam karşıtı yorumlarıyla gündeme
gelen eşcinsel modacı dayağı yedi!” gibi kötü bir üslupla haberi okurlarına
iletti. Bu tutumlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Bunlar benim tozumu atar ve cilalar. Onların akıttığı kan,
benim bayrağımın renginde
üniforma olur. Benim alnımda ay yıldız var, Kuvay-ı Milliye
yıldızı Misak-ı Milli ve
Misak-ı Maarif. Açacakları yaralar da benim onur madalyam
olur. Ben çapulculara
pabuç bırakmam. Bunlar en fazla beni vurur öldürür. Fakat
benim düşüncelerimi,
aydınlık görüşümü öldürebilir mi? Bu ülke için mücadeleme
engel olabilir mi? Bana
16 yıl ceza isteniyor. Hiçbir şey olmaz, daha da büyürüm.
Nazım Hikmet de Deniz
Gezmiş de öyle büyüdü.
Eşcinsellikle
ilgili farklı platformlarda birçok yorumunuz oldu. Türkiye’de maalesef genel
bir önyargı, ayrımcılık söz konusu. Bu nasıl çözülebilir?
- İnsanların, tüm canlıların doğuştan yüzde 7’si eşcinseldir.
Bu bilimsel bir gerçek. Onu geçelim bir kere bu eşcinsel lafı bana çok komik
geliyor. Eşler arası diye konuşuyoruz, evlendiler eş oldular. Eşler bir
cinsellik yaşıyorsa Türkiye’nin hepsi eşcinsel. O yüzden ona eşcinsel denmez
homoseksüel denir. Türkiye Cumhuriyeti hayvanlara tecavüzde dünya ikincisi.
Eşcinselliği konuşacağınıza ilk once zeofiliyi, pedofiliyi konuşalım, çocuğa
taciz ve çocuğa tecavüzde de dünya ikincisiyiz.
Canlıların
yüzde 7’sinin doğuştan homoseksüel olduğunu söylüyorsunuz. Peki sonradan
kazanılabileceğini düşünüyor musunuz?
- Hayır olmaz, öyle doğarlar. İnsanların yüzde 7’si
eşcinsel, yüzde 7’si heteroseksüeldir. Lider heteroseksüel yani doğurgan kadın
ve tohumlayıcı erkek. Aradakiler söylenilen, öğretilen ve gösterilenle idare
edenlerdir. Gelenek, görenek ve şartlandırma diye. Türkiye’de orgazm olmadan üç
çocuk doğurmuş kadın var. Eşcinsellerin sorunları az bana göre Türkiye’de. Sadece
toplum baskısı, mahalle baskısı, homofobi ve hedef gösterme eşcinseller
üzerinde. Eşcinseller kendi özel yaşantılarında çok daha sağlıklı yaşıyorlar
cinsel hayatlarını. Heteroseksüellerin cinsel hayatlarında problem var!
Bir
televizyon programında kimliğinizde İslam ibaresi olmadığını söylediniz.
Wikipedia’da ateist yazıyor. Ama aynı zamanda eşcinselleri yaratanın da Allah
olduğundan bahsetmişsiniz bir konuşmanızda. Tanrı inancınız var mı?
- Evet, İslam ibaresi yok kimliğimde. Ali Rıza Demircan ile
Kanal 7’de yaptığımız bir canlı yayın tartışma programında o cümleyi kullandım.
Çünkü Ali Rıza Demircan “Eşcinsellik laikliğin sorunudur.” dedi. Düşündüğün
dilde seviş, düşmanının dilinde savaş. Onun referansları Kuran-ı Kerim dilinde
sadece. Tek kitapla cahil kalırsın. Ben Tevrat’ı
okudum, Zebur’u okudum, Gnostik İncil’i, Ölü Deniz Parşömenleri, Yemen
Yazıtları’nı okudum. Hem de bunların varyasyonlarını okudum. Çok alt
klanlar hariç bütün din kitaplarını
neredeyse okudum. Benim için tabiat ana var. Allah baba yok. Yaratan
doğurandır.
Bir
yaratıcıya inanıyorsunuz diyebilir miyiz o zaman?
- Kainattır, kainatın döngüsüdür ama bunu
tanımlayamazsınız. Allah’ın insan tarafından verilmiş 99 adından ilki “Hiç”tir.
Yani oradaki kavram beş bin yıl önce tek tanrılı dinlerin yeryüzüne gelişiyle
başlıyor. 125 bin yıldır Allah neredeydi? Papa bile istifa etti. Allah dilekçe
yazıyor insanlık için. Yani Allah’a inanabilirsin, puta tapabilirsin, kiliseye
gidebilirsin, camiye, mescide… Bu senin özelindir. Çünkü cinsel doğar, dinsel
ölürsün. Cinsellik üretkendir, dinsellik ise tam tersi. Bütün hazları, bütün
tutkuları ahlaksızlık olarak nitelendiriyor. Ama bunlar yorumlarda ve meallerde
aslında böyle değil. İslam’ın felsefesini anladığınızda neşat denen bir şey
var; doğuştan çift cinsiyetlileri anlatıyor. Kuran-ı Kerim yazılalı yıllar
oluyor. Fakat o günün Arapçasıyla bugünün Arapçası arasında da çok fark var. Dil
organiktir ve değişir. Biz referansları metinler üzerinden alamayız. Allah
inancım yok; fakat benim her dinden arkadaşım var ve onların inancına saygı
gösteriyorum. Burada namaz seccadesi de
var; namaz kılmak isteyene ayrı odamız da var. Bana saygı duyulmadığı gibi
saygı da gösterilmiyor, buna kızıyorum.
- Her okuldan kovuldum. Hepsinden takdir,sonra tasdik
aldım. Başa çıkamıyorlardı benimle. Örgütlü mücadele, siyasi faaliyetler,cinsel
çapkınlıklar; hepsi bir aradaydı.
Aileniz buna
birşey demedi mi?
- Benim annemle babam, ben daha çok küçükken ayrı ayrı
hayatlar yaşayıp ayrı ayrı evlilikler yaptıkları için ben yatılı okullarda
büyüdüm. Genelde babaanne, anneanne ve hala yanındaydım. Ben ailemin tasvip
etmediği, onaylamadığı her şeyi yaşıyordum. Zaten yok ailem, görüşmüyorum.12 yıl
oldu ailemden hiç kimseyi görmüyorum. Aynı şehirde oturmamıza rağmen, telefonla
bile görüşmüyoruz. Ailem görüşmek istiyor, ben görüşmüyorum. Annem beni
televizyonda seyredip ağlıyormuş hatta. Benim ailem bütün vatanım, ben öyle
anne, baba, hala tanımlamak istemiyorum.
Boğaziçi
Üniversitesi sizin için ne ifade ediyor?
- Boğaziçi Üniversitesi’nde benim çocukluğum geçti. Orada
oturuyordum zaten. Boğaziçi Üniversitesi benim kafamda Robert Koleji’nin devamı
bir okul olarak kaldı. Okulu bügun çok tanımıyorum açıkçası ama zamanında çok
değerli insanlar yetişti o okulda. Fakat şu an o kadar özgür olduğunu
düşünmüyorum Boğaziçi Üniversitesi’nin. Gerçi pek tanışma fırsatım olmadı
Boğaziçi Üniversitesi ile, daha önce hiç davet almadım, konuşmak için de gitmedim.
Dışarıdan küçüçük görünen ofisin, büyüklüğü ve dekorasyonu bizi çok etkiledi. O yüzden iç mekandan bazı görüntüleri sizlerle de paylaşmak istedik. :)
(Not:
Bu röportaj, Boun’da Ne Moda ve Bounterview ortak içeriğidir.)
HELAL OLSUN..
YanıtlaSilbu adamı çok seviyorum
http://zoomlabakalim.blogspot.com/
emeği gecen herkeze çok teşekkürler
YanıtlaSil